RİFAT - RAZİYE HATAY HATIRALAR
Ana Sayfa Yönetici Giriş
Sayfa Şablonu:
1...678 « Önceki Sonraki »
Toplam : 151 mesaj
Mesaj Yaz

Konu: Kibrit Alevi Kadar / İsim:  Özgür Duru 22/03/09 14:38

Bir pazar günüydü. 1982–1983 yılları arası olsa gerek. Mersin’de Tek Apartmanında oturuyorduk. Anneannem, Eylem ve ben evde öğle yemeği hazırlığı yapıyorduk. Rıfat dedem uyuyordu.
Salondaki prize elektrikli soba dahil birçok cihaz takılıydı. Anneannem, sini tepsi yapmıştı (tepsiye kıyma basılarak yapılan yemek). Pazar günleri evde muhakkak et yemekleri yapılırdı. Yemeği fırına veren anneannem, elektrikli fırını getirip salonda aynı anda birçok aleti besleyen prize taktı ve bir yere gitti.
Eylem ile ben salonda yalnızdık.
Priz, ağır yüklenmeyi kaldıramayınca birden alev çıkarmaya başladı. Ancak, alevin boyu, bir kibrit çakıldığı zaman çıkan alevin boyu kadardı. Elbette ki işin şakası yoktu, bir müddet sonra yangın çıkması işten bile değildi. Eylem ile ben korkuyla hemen dedemi uyandırdık. Dedem kalktı, fırının fişini prizinden çekti, üfledi ve ancak kibrit alevi kadar olan alevi söndürdü. Kızgın fişi kırmızı muşamba sandalyenin üzerine koydu ve tekrar yattı. Bu arada fiş, muşambayı yakmıştı.
Dedem, daha sonra gelen ve giden misafirlere, kollarını aşağıdan yukarıya, yanlara ve sağa sola hareket ettirerek ‘Uykudan kalktım, koştum, alevler bööööööyle’ diye küçücük bir kibrit alevini, Marmara yangını çapında teşhir etmesi, Eylem’le benim çok garibime gitmişti.
Daha sonraki günlerde dedemin bu abartısını anlatıp anlatıp güldük.

Konu: Kumbaram / İsim:  Ganime Nuran Duru 22/03/09 14:38

Yaşamımda hiç unutamadığım, Hatay’ın Altınözü İlçesindeki çocukluk döneminden bir anı: Sanıyorum ben 3. yada 4. sınıfa, kardeşim Ali’de 1. yada 2. sınıfa gidiyorduk.
Bir gün ,babam elinde bir paketle geldi. Ne olduğunu çok merak etmiştim. Paketi açtı,içinden ince uzun mikadan kırmızı renkli bir kumbara çıktı. En altta üzerinde rakamları olan,üç tane ince, mavi, sarı, yeşil renkli şerit, elle çevrilebiliyordu. Babam; ‘’kızım, bu şifreli bir kumbara, şifresi de 3, 5, 6 dır. Paranı biriktir, istediğin zaman aç, bak ne kadar olmuş görürsün ‘’ dedi.
Halbuki benim daha önceden gümüş renkli, üstten içeri para atmaya yarayan dişli, ince uzun ağızlı, alttan da ‘’T’’ şeklinde bir anahtarla açılabilen, bankaya ait olan bir kumbaram vardı.
Ama ben yine de çok sevinmiştim. Artık, ‘’kumbaramda ne kadar param var acaba?’’ diye merak etmeyecek, istediğim an bakabilecektim. 3, 5, 6 rakamlarını tam ortadaki noktaya getirince, hooop, kumbaram açılıyordu. Elbette şifremi kimseye söylemiyordum. Ben kendimden böylesine emin, şişinip gezerken, bizim Ali, bir gün, ‘’Ben senin kumbaranı açarım’’ dedi. ‘’Olmaz öyle şey, benim kumbaram şifreli açılmaz’’ dedim. ‘’Açayım da gör’’ dedi. Ben kendimden gayet emin, aç bakalım diye kumbaramı verdim. O da ne? Benim şifreli kumbara Ali’nin elinde hemen açılıverdi.
Hayal kırıklığım sonsuzdu. Bizim Akrüt Ali, her zamanki gibi, kumbaramı gizlice almış, nasıl çalıştığını anlamış, kendine göre, başka rakamlarla şifre yapmış, o rakamların altlarına yeni gedikler açmış, böylece işin büyüsü bozulmuştu. Ondan sonra, para da biriktirmedim, kumbaramla oynayıp şişinemedim de…

Konu: Ferhat dağlar delermiş Ba / İsim:  Ali Hatay 22/03/09 14:36

Babacığımız gezmeyi çok sevdiği gibi bu sevgisini de bize aşılamıştı sanki. Kendisi posta yaya dağıtıcısı olduğu için yürümeyi severdi. Ama ne sevme. Bir yürümeye başlayınca 20-25 km yürürmüş.
Annemle yeni nişanlılar. Babam Altınözü’nde Annem Antakya’nın merkez köyü Barbarın (Ballıöz) de.
Babamız aşkı nedeni ile haftada 1-2 defa Altınözü’nden Barbarına annemizi görmeye gelirmiş. Tabii ki o zaman araba falan yok. Yayan. Bu mesafe yaklaşık 20-25 kilometre kadardır. Ama aşığa Bağdat sorulur mu? Ferhat dağları delermiş, babamız dağları aşarmış çok mu?
Neyse Annemlerin köyüne ve evine varınca kapıyı çalarmış. Annem kapıyı açıp babamı görünce
- Niye geldin diye sorarmış. Bir aşığa sorulacak en son şey. Niye geldiği belli değil mi?
Annem yemekleri yaparken bir gün tuzu fazla kaçırmış rahmetli dedem
-Kızım bu yemek niye tuzlu diye sorunca, babam şövalyelik yapacak ya
-Baba ben tuzlu seviyorum da onun için tuzlu yapılmış demiş Dedem tabii ki gün görmüş adam
-Kızım bundan sonra yaparken bana ayrı ve biraz da tuzsuz yap demiş.

Konu: Bir Sinama Macerası / İsim:  Fatma Nilgün Hatay 22/03/09 14:35
Zannederim 1965′li yıllarının bir kış günüydü.Ablam ve abim de hatırlarlar,bu hatıramızı da ben yazayım.
Hani derler ya şeytanın aklına gelmeyen onun aklına geliyor diye.Tabiri caizse aynen öyle.
Bir akşam babam tutturdu sinemaya gideceğiz diye,aklına taktığını yapmazsa rahat edemezdi.Annem de nedense o gün gitmek istemiyor.(Çocukluk hatıralarımız arasında yazlık sinemalar,eski Türk filmlerinin ayrı bir yeri vardır)Bizim 3 kardeş ısrarlarımız ve çabalarımız sonucu annemi zorla bilfiil soyunma ve giyinmesine yardım ederek hazırladık.Çünkü aile birlikteliğimiz çok önemliydi.Anne ve babamızla her ortamı her anı paylaşmak bütün çocuklarda olduğu gibi bizim için de zevkli ve mutluydu,mutluluktu.
Dün gibi hatırlıyorum; güzelce kapalı Kamer sinemasına gittik.Üst katta, yani balkonda biletini aldığımız koltuklara ,babam abim,ablam,ben ve annem olarak sıralandık,oturduk.Meşhur gonklardan sonra ışıklar söndü,film başlamak üzere.Bir hışırtı hissettim babamın tarafından elden ele gazeteye sarılı bir paket geliyor benden sonra son durak anneme verdik. Çünkü babamdan gelen emir öyleydi.O da merakla açtı, içinden ne çıksa beğenirsiniz?Annemin biraz önce evdeyken ayağından çıkardığımız pijaması.Biz kardeşler ne olduğunu anladıktan sonra film bizim için bitti,yerlere yattık(Bu işi sessizce kimseyi rahatsız etmeden halledebildik mi hatırlamıyorum)Annem ise kızgınlık, hiddet, gülme, mutluluk(pijamasına kavuşma) vs. bütün duyguları bir arada yaşadı.O an babama bakışlarını unutamıyorum.Bu da bize tatlı bir anı olarak kaldı.Eh babam senin bu ve buna benzer muzurluklarını anlatmakla bitmez.Nerden bulurdun bu fikirleri? NUR OL.

Konu: Su Saati / İsim:  Fatma Nilgün Hatay 22/03/09 14:34

Bir bayram günü Antakya’da Fuat dayımın kayınvalidesinin evlerindeydik. Saadet yengemin annesinin adı Hayriye idi.Hayriye teyzemiz dünyalar tatlısı hoşgörülü,misafirperver bir hanımdı. Beyi de daha önce anlattığımız Mahmut amcamız.
İki katlı bu evin bütün pencereleri avluya bakardı.Buraya memleketimizde ‚havış’ denir. Alt katta yengemin anneannesi.Töhüde kadın ve beyi otururlardı.
Bayram dolayısıyla herkes meşguldü.Birden bir kıyamet koptu.Saadet yengemin kız kardeşi Nimet abla; ‚ Ali su saatini kırmış’ diye veryansın ediyor.Su saati neredeydi? Ne işe yarardı? hiç aklıma gelmemişti.
Bizim Ali,çocukluğunda da her şeye ilgi duyan, nasıl oluyor ? nasıl çalışıyor ? diye kafa yoran birisiydi ki,bütün oyuncaklarını kırıp içine bakardı.Tabii ki o zamanlar bunun adı yaramazlık olur,hiç de hoş karşılanmazdı.
Biz o kadar şaşırmıştık ki, ‚ne yapacağız? bu işi nasıl düzelteceğiz?’ diye düşünürken,babamın ortalıkta görünmediğini fark ettim.Bu arada Nimet abla hızını alamamış yaygaraya devam ediyordu.
Bir müddet sonra,babam çıktı geldi.Meğer o kargaşa içinde hemen çarşıya koşmuş,yeni bir tane su saati satın almış gelmiş. ’Alın su saatinizi! Ben çocuğuma laf söyletmem’ dedi.
Babam, çocukları üzerine titreyen, kol kanat geren, hele hele başkalarının yanında asla azarlamayan, çocuklarını küçük düşürmeyen, çocukları için her şeyi göze alabilen, bulunmaz bir kişiliğe sahipti. Bana göre bu yönüyle Babamın Dünya’da bir eşi daha olamaz.

Konu: Gazete ve Mutfak / İsim:  Ali Hatay 22/03/09 14:33

Küçükken hem yaramaz hem usluyduk. Yaramazlığımız akrütlükten ileri gelirdi.
Akrütlük babamın çok defa, şakacı mizacından kaynaklanırdı. Usluluğumuzda annemizin bize davranışı, ne çok sıkması nede çok gevşek bırakmasının sonucuydu.
Bir gün annem bizi evde yalnız bırakmış gitmişti. Zannederim henüz Nilgün yoktu. Ablamla ben nasıl olduysa gazeteye sen bakacaksın ben bakacağım diye çekiştirirken ucundan yırtıldı. Evet o günlerde babam her gün eve günlük bir gazete alırdı. Bu alışkanlık çok devam etti. Bize okuma alışkanlığını veren babamdı.
Neyse gazete yırtılınca biz başladık ağlamaya. Ama nasıl ağlama zannedersiniz ki çok büyük bir kabahat işlemiş gibi ağlıyoruz. Annem gelince meseleyi sordu. Biz ağlamaklı olarak yemin ederek
“Ben yapmadım” dediksek de annem büyük bir Olgunluk içinde
“Çocuklar olmuş bir defa bir daha olmasın” deyip konuyu kapattı. Bu bizim çok hassas olduğumuzu, çok uslu olduğumuzu gösterir.
Ama mutfağı su ile doldurmamıza ne denir.?
Altınözü’nde Şahap amcaların evinde kiracıydık. Bizler ailecek biraz denize ve su ile oynamaya düşkündük galiba. Bu da babamın genellikle bizi 10-15 günlüğüne Samandağ’ına denize götürmesinden ileri gelirdi. Tabii gidemediğimiz zamanlar biz su ile oynama hasreti çekerdik.
İşte böyle hasretlik bir günde ablamın aklına bir akrütlük geldi. Madem denize gidemiyoruz o halde kendimize bir havuz yapalım.
Nasıl yapacağız? Yine fikir ablamdan.
Mutfağın çeşmesinin aktığı bir delik vardı. Su buradan akar bahçeye giderdi. İşte bu deliği tıkayınca ve de musluğu açınca bizim havuz oluşacaktı. Nitekim de oldu.
Deliği bir bez parçası ile tıkadık. Çeşmeyi açtık. 15 dakikada mutfak su ile doldu. Suyunun derinliği 10 cm olunca biz başladık yukardan aşağı vıııız vızzt diye kaymaya. Çok hoşumuza gitmişti. uzun bir müddet kaydıktan sonra galiba annem bizi yakalayamadı.Bir kaç defa bu işi yaptık. Bunlar birer yaramazlık. Ama masun yaramazlık. Kimseye zararı olmayan yaramazlıklar. Ama o ay su faturası geldiğinde babamın yüzünün ne halde olduğunu tahmin edebilirsiniz.

Konu: Elma Armut Kel Mahmut / İsim:  Ali Hatay 22/03/09 14:32

Söz Mahmut Amcadan açılmışken bende bir anı yazayım. Mahmut amca, Saadet yengemin babasıydı. Antakya’da otururlardı. Kendisini çok severdik. O’da galiba bizi severdi. Uzun boylu heybetli bir adamdı. Ama ne var ki başında saç yoktu. Yani kel. Kendisine de “Kel” denilmesine çok kızarmış. Ama biz ne bilelim.
Annemiz ve babamız bize sıkı sıkıya tembih ederlerdi. “Sakın Mahmut Amcanızın yanında kel lafı etmeyin” diye. Çocuğuz işte denilenler bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkıyor.
Bir gün Altınözü’nden Antakya’ya gezmeye gittik. Tabii ki her zaman olduğu gibi Yengemlerin babasına da uğranıldı. Daha biz kapıdan giriyorduk ki Mahmut amcanın merdivenlerden aşağı indiğini gördük.Ablamla birlikte sanki bize öğretilmiş gibi:
“Elma Armut Kel Mahmut”
“Elma Armut Kel Mahmut” diye nakarata başladık.
Bize sıkı sıkı tembih edildiği halde Mahmut Amcayı görünce bu şekilde bağırmamızı kim söyledi. Kim başlattı? Ablam mı? Annem mi? babam mı? Yok. Gerçi Ablam da akrüttü bende ama ayarlasan böyle denk gelmezdi. Bu tekerlemeyi duyan Mahmut Amcanın yüzü önce sarardı sonra kızardı sonrada galiba morardı.
Annemin, babamın durumu kurtarmak için neler söylediklerini, Mahmut Amcanın gazabından nasıl kurtuldular hiç hatırlamıyorum.

Konu: Sarı Civciv / İsim:  Nuran Duru 22/03/09 14:31

Canım Babam, gençliğinde eğlenmeği seven,hayatı dolu dolu yaşamak isteyen birisiydi
Altınözü’nden Antakya’ya sık sık gelirdik.Babamlar,Fuat dayım ve onun kayın babası Mahmut amca ile birlikte gece dışarı çıkıp eğlenmek için can atıyorlardı.
Tabii ki annem ve Saadet yengem istemiyorlardı.Ne kadar dil döktülerse de ,onları
vaz geçirmeyi başaramadılar.Bari çocukları da götürün diye,Ali ve beni babamların peşine takmaya çalıştılar. Bize hadi hadi sizde babanızla gidin dediler.
Bizde hem şaşkın hem de babamızla gideceğiz diye sevinçli yola düştük.Uzun çarşıdan geçerken,babam bir tuhafiyeci dükkanının önünde durdu biz vitrine bakarken o içeri girmiş.Biraz sonra elinde çok güzel sevimli minnacık oyuncak bir civciv ile çıktı.Hayatımızda ilk defa böyle bir oyuncak görüyorduk.Küçük T harfi gibi
bir anahtarla çevirince doluyordu. Babam bize nasıl yapacağımızı bir kaç kez gösterdi.İşte böyle kuracaksınız sonra yere bırakacaksınız dedi.
Tarif ettiği gibi yaptık kurduk ve yere bıraktık.Aman Allah’ım bizim sevimli sarı civcivimiz badi badi yürümeye başladı.Çok sevinmiş ve mutlu olmuştuk.Babam şimdi bunu alın ve eve gidip oynayın dedi.Biz yok biz de sizinle gelmek istiyoruz dediysek de babamın kararlı ifadesi ile kös kös eve dönmek mecburiyetinde kaldık.
Bizi en çok üzen şey ise annemlere bize verdikleri görevi başaramadığımızı nasıl anlatacağımız idi. Yolda Ali ile bunları konuşarak eve geldik.Annemler bizi görünce üzüldüler.Hele sarı civcivimizi görünce,çocukların eline bir oyuncak almış kandırmışlar dediler.Bizde bize verilen görevi yapamamanın sıkıntısı ile sarı civcivimizle oynamaya devam ettik.Neyse ki civcivimiz annemlerin de ilgisini çekti uzun bir süre hep beraber oynadık.

Konu: Fırına Kim Gider / İsim:  NUran Duru 22/03/09 14:26

Canım Babacığım,
İçimizde o kadar dolusun ki, anlatmakla bitmez.
Bazen kısa da olsa seninle dolu hayatımızı,anılarımızı, yakınlarımızla paylaşmak için,bu sayfayı hazırlayan kardeşim Ali’ye çok teşekkür ederim.
Altınözü’nde bir gün babam bizi fırına ekmek almak için gönderdi. Fırın cehennemin dibi.Çocuk aklımızla,işi o kadar büyüttük ki, Ali ve ben saklanmaya karar verdik. Malum ikimiz de çok akrüttük.Evimizin yakınında kocaman bir çukur vardı. İçine girip beklersek,babam unutur diye konuşup umarak beklemeğe başladık.
Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum.Bir de baktık ki babam
köpürmüş,bağıra çağıra geliyor.Ben kaçtım mı? dondum mu?bilemiyorum.
Doğru Ali’nin üstüne yürüdü ellerini kaldırdı,vuracak gibi yaptı.
Sanıyorum vurmadı.Çünkü bizim yaramazlıklarımıza her kızışında elini öfkeyle kaldırır,sonra yavaş yavaş indirirdi.
Babamın nasıl olupta bizi bulduğuna akıl erdiremezken,sonradan öğrendik ki Belediye Reisinin oğlu Cengiz,üşenmemiş,bizim eve kadar giderek büyük bir zevkle babamlara haber vermiş.

Konu: Luna Park / İsim:  Ali Hatay 22/03/09 14:20

Bir gün Babam bizi Luna Parka götürmüştü. Zaten her zaman ailecek giderdik.
Haftada 2 defa sinema 1 defa Luna Parkımız vardı.
Babam ablam ve Nilgün dönen salıncaklar (Çarkı felek mi deniyordu ne?) bindik. Annem nedense binmedi. Aşağıda kalıp bize el sallamayı tercih etti. Belki de binmeye korkuyordu.
Yukarıdan salıncaklar dönerken babam ayağındaki ayakkabısını anneme nişan alıp atmış. Üstelik ayağı ile. Annemin de tam kafasına gelmiş.Biz babamın bu kadar nişancı olduğunu bilmiyorduk. Belki tesadüf oldu derken 2 ci ayakkabısını da patadak annemin kafasına attı. Babamın boyu uzundu basketçi olabilir diye düşünürdük. Ama ayakkabıyı top gibi kullanıp annemin başına denk getirmesi basketçi olması hakkındaki şüphelerimizi gidermiş oldu.
Sonra yalın ayak düz tabak annemin yanına gitti. Allahtan annem ayakkabıları muhafaza etmiş yoksa eve kadar yalınayak gidecekti.

Konu: Ali Hatay / İsim:  01/01/70 00:00
Bir gün bir düğün vesilesi ile evden ayrılmıştık. gece saat 12 de eve gelince kapının kilitli olduğunu ve arkadan sürgülü olduğunu gördük. Babamın evde olduğunu biliyorduk ama o kadar ısrarlı çalmalarımıza karşılık kapı açılmamıştı. Babamda balkonda yatmış kalmıştı. Kapı çalmalarını duymuyordu.
Ben yan komşunun çatısından bizim evin balkonuna tırmandım. Çatı biraz aşağıdaydı. Tam babamın uyuduğu yere geldim. Sanki boşlukta duruyor gibiydim. Daha doğrusu boşlukta duran bir hayalet.
- Baba baba diye uyandırdım. Babam kolay olmazsa da gözlerini araladı. Fakat beni boşlukta bir hayalet gibi görünce
- Ali !!! Ali !!! sen misin? diye kısık ve korku dolu bir sesle uyandı.
Ama ne yapacağını şaşırmıştı. Çünkü oğlu havada asılı ve hiç konuşmadan kendisine bakıyordu. Hemen gitti yüzünü yıkadı derin nefesler aldı. Kendine gelmesi yarım saat sürmüştü. Bana rengi biraz sararmış gibi geldi. Bu bizde hoş bir anı olarak kaldı

Ana Sayfa Yönetici Giriş
Sayfa Şablonu:
1...678 « Önceki Sonraki »
Toplam : 151 mesaj
Mesaj Yaz

aSgbookPHP v2.31.150407