RİFAT - RAZİYE HATAY HATIRALAR
Ana Sayfa Yönetici Giriş
Sayfa Şablonu:
1...45678 « Önceki Sonraki »
Toplam : 151 mesaj
Mesaj Yaz

Konu: Annem kısırı çok severdi / İsim:  Nuran Hatay Duru 29/04/15 18:48
Şişko Haticenin evinde oturuyoruz.Yaz günü ikindi vakti annem bana Nuran kısır yap yiyelim diyor,bende yapıyordum.Bir iki annem sık sık kısırda kısır diye tutturuyor.Bir gün canım çok sıkılmış.Kısırı yaptım ama içine o kızgınlıkla nar ekşisi ve zeytinyagını doldurdum.Zavallı annem daha ilk lokmada alt üst oldu.Bana bir şey demedi ama,bir dahda benden kısır istemedi.Ah gençlik ah,ah tembellik ah.Canım anam şimdi yanımızda olsaydında sana her gün kısır yapsaydım.

Konu: NİLGÜN CUMBURLOOOP / İsim:  Ali Hatay 09/04/15 15:37

Ben 7, Ablam 9-10, Nilgün’de henüz 1 yaşı civarındaydı.
Ayda en az 2-3 defa Antakya’ya giderdik. Zaten Antakya Altınözü arası 20 km kadardır. Ama O yol bize o çok uzun gelirdi. Tabii ki o zamanlar burunlu Magirus otobüsleri olduğu için gidiş gelişler bununla yapılırdı. 20 km lik yol en aşağı 1 saat sürerdi ki bizim canımız çıkardı.

Saadet yengemde Nilüfer’e lohusaymış bizde lohusa ziyareti için Antakya’ya gitmişiz.
Dayımların Uzun Çarşıdaki evin 2ci katında Nilgün divanda oynarken pencere kanadına yüklenince kanat açılmış. Aslında evlerde pencere kanadı içe açılması gerekirken bu evde kanatlar dışarı açılıyormuş.
Ve Nilgün Cumburloop baş aşağı düşmüş. Tam düşerken artık annem nasıl olmuşsa refleks mi yoksa annelik içgüdüsüyle mi bilinmez, can havli ile yarı beline kadar uzanmış ve Nilgün’ün sağ ayak bileğinden yakalayıp yukarı çekmiş. Yengem bu olayın korkusundan dolayı dediğine göre korkudan sütü kesilmiş.

Allah yüzümüze gülmüş. Şimdi devamlı dua ediyoruz. Bu olayda kardeşimiz hayatta olmayacaktı. Böyle sevimli, candan, şirin bir kardeşi nereden bulacaktık?
Bu evdeki diğer bir hatıra da şuydu; Nilüfer henüz kundaktaydı. Rahmetli Fuat dayım karşısına kayınbiraderi Emin Abiyi alır ve Nilüferi top gibi bir birlerine atarlardı. Biz çok heyecanlanırdık. Yapma dayı etme dayı ağlaşmalarımız bir işe yaramazdı. Allah göstermezsin el kadar çocuğu bir düşürseler ne olacak?

Daha sonra yakın tarihte Antakya’yı ziyaret ettiğimizde bu evi gördük. Hayli yaşlanmış, harabe haline gelmişti Zannederim eski eser diye korumaya almışlar. Belki de Nilgün’ün hatırası diye yıkmamışlar.
Yalnız pencereleri kanatları hala dışa doğruydu. Fotoğrafını da çekmiştim.

Konu: TÜKÜRÜK YARIŞI / İsim:  Ali Hatay 09/04/15 15:26

Antakya’ya geldiğimizde rutin olarak Fuat Dayımın evinde kalırdık. Fuat dayımın evi uzun çarşının hemen başında aşağı inerken sağda ara yerde ve ikinci kattaydı. Ablamla 2ci kattan aşağı tükürme oyunu oynardık. Bu tükürükleri çok defa aşağıda geçen adamların kafasına denk getirirdik. Tabii ki adamlar kafayı kaldırır bizi görünce artık küfür mü ederlerdi ne ederlerdi bilmem biz duymazdık, çünkü biz içeri kaçardık. Acaba kapıyı çalacaklar şikayet edecekler mi diye de korkardık.

Aynı şeyi Asi nehri üzerindeki köprüden geçerken korkuluk üzerine tükürerek yapardık. Buraya tükürür daha sonra gelen ve elini bu korkuluğa süren kimseleri zevkle izlerdik. Eline yapış, yapış tükürük gelince adamın halini bir düşünün. Çocukluk işte.

Konu: MERSİN DEPREMLERİ / İsim:  Ali Hatay 09/04/15 15:24

Ablamda ve bende 2 ci kat veya yüksek bina sevdası vardı. Mersine taşınınca evimizin 2 ci katta olması bizi çok sevindirmişti. Saniye teyzelerin kayınvalidesinin olan bu ev ahşap ve harabe bir evdi. Hemen Silifke Caddesi üzerinde olduğundan geçen araba, otobüs hatta payton bile büyük bir sarsıntıya neden olur ve evde deprem etkisi yapardı. İlk başlarda deprem oluyor diye kaçışırdık ama sonraları alıştık.
Bu evde fazla kalmadık. Çünkü 200 TL sı kira babama dolayıyla bize çok gelmişti.
Annem, ev sahibi ile Saniye teyze aracılığı ile konuştu kirayı 175 Tl sına indirdi ama bu bile çoktu. Daha sonra bahçe mahallesindeki bir fırın karşısındaki eve taşındık.

Bir defasında Mersin’de gerçek bir deprem olmuştu ve çok uzun sürmüştü. Hepimiz kaçıştık. Depremden kaçarken annemizin bize öğrettiği bir şey vardı
“Esalatü ve selümün aleyk” diyerek 7 adım atmak şartmış. Büyük ihtimalle babasından duymuştu. Rahmetli dedem bu hususlarda çok bilgiliydi. Bizde böyle der ve 7 adım atar kaçardık. Ama annem hepimizden önce kaçar sonra akılına gelirmiş “Ben ne yapıyorum çocuklar geride kaldı” der ve bizi almak için geri dönermiş.

Bir defasında gene “deprem oldu biz “Esalatü ve selamün aleyk” diye 7 atım atmıştık ki. Annem tekrar dönmüştü. Biz önce bu geri dönüşe bir mana veremedik. Meğersem iş işlediği şişleri unutmuş onları almaya geri dönmüş. İlahi anne (Rahmetli). Sanki enkaz altında kalsak yarım kalan kazağı bitireceksin.

Konu: APARTMAN / İsim:  Ali Hatay 09/04/15 15:14

Bizim yüksek ev sevdamızdan dolayı Mersin’de annemin teyzesinin kızı olan Saadet ablanın evine ziyarete giderdik. Saadet Abla ve Mustafa Amca (Her ikisine de Allah Rahmet etsin) nın apartmandaki evlerine ziyaretleri çok defa ablamla ben yapardık. Yüksek kata merdivenlerden çıkmak hoşumuza giderdi. Ayrıca Mustafa Amca çok iyi bir insandı ve şarkıcı Mustafa Sağyaşar’a çok benzerdi. Sanki ikiz kardeşi gibiydi.

Saadet Ablanın evleri Mersin de en büyük eviydi. İsmi Buğdaycılar apartmanı olan bu ev 4 kattı ve Saadet ablalar 4 cü katta otururlardı.balkona çıkar Mersin’i seyrederdik. Rahmeti Saadet Ablanın getirdiği pasta, böreği yerdik.
O zamanlar Bülent, Levent çok küçüktüler. Berrin, Pulvin var mıydı bilmiyorum.
Bu akrabalarımızın apartmanda oturmalarından dolayı Saadet Ablaya “Apartman Saadet” derdik. Böylece Fuat Dayımın hanımı Saadet yengemizle karışıklığı önlerdik.


Konu: OTLAR İÇİNDE EN ÇOK M / İsim:  Ali Hatay 09/04/15 15:05

Ablamla Mustafa Enişte nişanlanmışlardı. Nişanlılık öncesi ne kadar sıkıntı çektiğimizi yazmıştım. Dünürler kovuldu, kapılar çarpıldı kalpler kırıldı. Ama sonuçta nişan yapıldı ve evlilik için yol alınmaya başladı. O sıralar enişte Erzurum Eğitim Enstitüsün de okuyordu. Tatillerde Gülnar’a gitmeden önce nişanlısını görmek için Mersin’e gelirdi.

Halbuki Mersinde kalacak yeri olduğu halde bilmem nedense bizim evi tercih ederdi. Zannederim bu babam ısrarları sonucu olmuştu. Haydi gündüz ziyaretlerini normal sayalım ama yatıya kalması sıkıntı olurdu.
Bu babım tercihi olduğu halde hem anneme hem bana “Aman gençlere dikkat edin yalınız kalmasın” diye bizi uyarır ve başlarına nöbetçi dikerdi.

Haticelerin evinde aşağıda oturuyorduk. Ablamın yatağı ve bizim yatak aynı odadaydı. Zaten küçük ev bir oda bir salon. Birde annem babamın yattığı bölmeli bir odacık.
Uyuduğumu zannettikleri bir gün ablamla enişte yatakta buluştular. Başladılar öpüşmeye. Ama öpüşmede ikisi de acemi olduğu için şapur şupur sesler geliyordu.
Bu ses ile uyumak mümkün değildi. Sağa dön sola dön olmuyordu. Neyse daha sonra sesler kesilir ve uyuduk.

İşte gene böyle bir günde kahvaltı veya akşam yemeği yeniyordu. Sofrada maydanoz vardı.
Enişte fazla konuşmaz fazla da espri de yapmazdı. Biz ise her kelimden her sözden bir espri üretmeye bayılırdı. Yemek yerken enişte artık esprimi yapayım yoksa laf olsun diye mi bilmem;
“Otlar içinde en çok maydanozu severim” dedi. Biz hepimiz bir birimize baktık şok olmuştuk. Gülsek mi gülmezsek mi? E yapacağımızı şaşırdık kaldık.
Zavallı enişte ne dediğini sonra anladı kızardı bozardı ama iş işten geçmişti. Artık bize malzeme çıkmıştı.
Bunu yıllarca anlattık güldük.

Konu: ANNEMDEN İBRETLİK BİR / İsim:  Ali Hatay 21/03/15 14:36

Kadının biri çok yaşlanmış. Artık kendine bakamaz hale gelmiş. Çocukları da bakmıyormuş. Kız erkek birkaç çocuğu olduğu halde kimse bakmamış.
En son oğlunda kalmaya mecbur kalmış. Ama gelini de çok cadalozmuş. Kaynanasını istemiyormuş.
En sonunda “ Ya annen ya ben” diye adama çıkışınca bakmış ki adam olacak değil. “Anne hazırlan seni götürüp evlendireceğim” demiş. Zavallı kadında inanmış.
Annesini almış bir küfeye koymuş dağa götürmüş. Dağ başına bırakmış. “Anne sen burada bekle seni alacak adam birazdan gelecek ben imamı alayım geleyim nikâhınızı kıysın.” diye kandırmış ve gitmiş. (Burada annem Eşek herif derdi)
Kadın beklemiş, beklemiş ne gelen var ne giden. Karanlık çökmüş. Üşümüş titremiş. “İmamı mı bulamadı yolu mu bilemedi İmamı mı bulamadı yolu mu bilemedi?” diye söylenip dururken uzaktan bir ayı belirmiş. Ayı sevinçle yiyecek bir şeyler buldum diye gözleri karanlıkta pırıl, pırıl parlıyormuş.
Kari “Aha benimki geliyor gözleri de çakmak, çakmak. Ne güzel ne ateşli” demiş.
Tabii ayı kadını yemek için ısırmaya başlamış.
Kari “ Aman ne yapıyorsun önce öp ondan sonra ısırırsın” diyormuş. Ayı öpmeden ne anlar? Kariyi yemiş işini bitirmiş.
Kari ölmüş gitmiş, ama gözleri açık gitmiş.


Konu: ANNEMDEN İBRETLİK BİR / İsim:  Ali Hatay 21/03/15 14:35

Zamanın birinde adamın haylaz bir oğlu varmış
Oğluna hep “Oğlum sen adam olmazsın” dermiş. Oğlan çalışmış çabalamış vezir olmuş.
Tahta oturur oturmaz iki asker göndermiş babasını yaka paça huzuruna getirmiş.
“Baba gördün mü? Bana adam olamazsın derdin görüyorsun vezir oldum” deyince adam
“Oğlum ben sana adam olmazsın dedim. Vezir olamazsın demedim ki?
“Adam olsaydın beni askerlerinle yaka paça ayağına getirtmezdin” demiş.

Konu: HATAY AİLESİ DAMATLARI / İsim:  Ali Hatay 18/03/15 12:18

HATAY AİLESİ DAMATLARI
MUSTAFA DURU VE CEVDET TOSUN’NUN ORTAK ÖZELLİKLERİ
01- İkisi de Mersin dışından (Mersin’li değil). Biri Gülnar’lı diğeri Bursa’lı. Ama Mersin’i seviyorlar.
02- İkisi de okumuş aydın ve münevver.
03- İkisinin de bir oğlu bir kızı var.
04- İkisinin hanımlarının ismini N harfi ile başlıyor.
05- İkisinin kızlarının ismi E ile başlıyor.
06 İkiisnin de oğulları 5 harfli ve R harfi ile bitiyor
07- İkisi de idealist, azimli, kararlı.
08- İkisi de bıyıksız ve bıyık bırakmayı düşünmüyor.
09- Mustafa Duru Kova burcu Yükselen burcu Oğlak. Cevdet Tosun burcu Oğlak, Yükselen burcu Kova.
10- Mustafa Duru’nun doğumu sayılar toplamı 23 (1949:1+9+4+9=23) Cevdet Tosun’un doğumu sayıları toplamı=23 (1958:1+9+5+8=23)
11- İkisi de akrabalarına düşkün. Onları kalkındırmaya çalışıyor.
12- İkisi de meslekleri dışında çalışıyor. Mesleklerini yapmıyor.
13- İkisi de internette yazı yazmayı seviyor. İnternette bu işten başka bir işleri ve ilgileri yok.
14- İkisi de çok çalışkan bir şeyler yapmaya çalışıyor. Çalışma onları bıktırmıyor, yıldırmıyor.
15- İkisinin çalışma yerleri uzak. Gitmek için çok uzak mesafeleri göze almak lazım.
16- İkisi de toprağı seviyor. Ağaç yetiştirip ürün almayı seviyor.
17- İkisi de parasını pulunu toprağa yatırmayı seviyor.
18- İkisi de rahmetli kaynanasını seviyor, hürmetkâr. Rahmetli kayın pederlerini seviyorlar. Kendi anne ve babası yerine koyuyorlar.
19- Tartışmayı seviyorlar.
20- İkisinin de kulağı duymuyor.
21- İkisi de bağırarak konuşuyor.
22- İkisi de insancıl, cana yakın, sempatik ve iyiliksever.

Konu: Çadır Direği / İsim:  Ali Hatay 17/03/15 13:42
Takozun ne olduğunu ne işe yaradığını veya yaramadığını bir önceki hatıramda anlattım.
Bir yaz günü deniz kenarında piknik yapacak denize girecektik. Başta Şerif ağabeyimiz (Ebedi Şefimiz) olmak üzere hazırlıkları tamamlıyorduk. Kamışı boru şekline getiriyor ve deniz altında bununla nefes alacaktık. Ayrıca naylon poşetlerden gözlük yapıp deniz altında kumları seyredecektik.
O zamanlar şnorkeller nerede veya vardı da bizde nereden alacağız???
Fakat en büyük hazırlık kumsalda çadır kuracaktık. Bunun için brandalar ve kazık hazırlanmıştı. Kazı 2-5-3 metre uzunluğunda ve 10 cm kalınlığında bir ağaçtı. Bunlarla oynuyorduk ki aklıma bir fikir geldi.
Ablamı korkutmak istemiştim. Bir birimize her zaman böyle şakalar yapardık.
Çadır kazığını aldım ablamım başı üzerine getirdim. Niyetim kazığı başına vuru gibi yapmaktı. Kafaya 10-15 cm kalınca kazığı durduracağım ve ablamı korkutacaktım, böylece bir deney yapacaktım. Ama, maalesef o ağırlıktaki kazık durmadı ve kazık büyük bir hızla ablamın kafasına indi.
Ablam “Ah” kafam dedi ve yere yığıldı, bayılmıştı. Ben ne yapacağımı şaşırdım. O sırada annem durumu görünce büyük bir heyecan çığlığı attı benim peşime düştü ben kaçıyorum annem arkadan kovalıyor. Nilgün bir kenarda durmuş seyrediyor. Bu durumlarda hemen tıllıs olurum ama ev 2 ci katta merdiven dar ve kıvrımlı çokta kaçamadım. Annem arkadan yetişemedi o sırada orada bulunan benim meşhur TAKOZ eline geçti nasıl olduysa arkamdan fırlattı. TAKOZ tam kulağımın arkasına geldi ve bende olduğum yere yığıldım kaldım bayılmışım.
Annem ne yapacağını şaşırdı. Bir yanda kızı baygın yatıyor, bir yanda kendisinin sebep olduğu oğlu baygın yatıyor.
Sinirleri boşalmış vaziyette hüngür, hüngür ağlamaya başladı.
Daha sonrada ablamla biz ayıldık, kendimize geldik. Önemli bir şey olmadığını anlayınca annemde sakinleşti.
Anneler çocuklarına terlik attığını biliyorduk ama be anne Takozu nereden buldun? Haydi, buldun neden fırlatıyorsun. Allah rahmet etsin.
Tabii benim akrütlüğümde olur gibi değil. Ama deneyimden edindiğim sonuç demek ki kazıkları idare etmek zormuş.

Konu: Takoz / İsim:  Ali Hatay 17/03/15 13:37
Çocukluğumuzun en sık anıları Hamido’nun evi dediğimiz Mersin Bahçe Mahallesindeki evde geçtik. Bu evin diğer ismi de “Kutu ev”di. Bir odası ve bir salonu olan bu ev gerçekten kutu gibiydi.
Tek odası annem ve babamın yatak odası ve aynı zamanda misafir odasıydı. Biz, yani Ablam Nuran, kardeşim Nilgün salonda yatardık. Yeme içme hep bu salonda olurdu.
Ev 2 ci katta olup tuvaleti ve banyosu aşağıdaydı. Tuvalet ihtiyacı için aşağı inerdik. Ev ile ilgili çok ilginç anılar var. İnşallah onu ileride anlatırım. Nilgün’ün de bu hususta anlatacağı bir şeyler olabilir.
Alt katta bir dolap vardı. 1-2 defa bu dolabın içinde kara bir cardın (Farenin 4-5 katı büyüklüğündeki mahluk) görmüştüm.
Biraz kahramanlık yapmak için bu cardını öldürmek istedim. Gerçi öldüremezdim ama korkutacak ve evi terk ettirecektim.
30-40 cm uzunluğunda 2-3 cm kalınlığında bir tahta parçası edindim. Bunun üzerine çamaşır mandalından yapılma bir düzenek kurdum. Bu düzenek sayesinde kalın bir külot lastiğini ile 2-3 cm ilerisine fırlatabiliyordum. Güya cardını bununla korkutacaktım. Benin bu özel silahımın özel bir adı vardı. TAKOZ. (Bununla ilgili hikâyem bundan sonraki anımda gelecek.
Dolabın kapağının önüne geldim. Vaziyet aldım bir elim tetikte diğer elimle dolabın kapağını açtım. Açmamla kara cardın fırladı ve aşağı atladı her iki bacağımın arasında yarım tur attı ayaklarıma dokundu ve kaçtı. O anda be belki 2 metre havaya fırladım ve avazım çıktığı kadar bağırdım. Cardını vurmayı bırakın kendi canımı nasıl kurtaracağımı anlayamadım. Oradan nasıl kaçtım nasıl yok oldum bilemiyorum.
Artık dolabın her önünden geçtiğim zaman korku ile yan gözle dolaba bakıyordum.
Fareden korkulmaz ama cardından korkulacağını ona ilişilmemesini böylece anladım.

Konu: Bir ihtimal daha var / İsim:  Ali Hatay 31/01/15 14:41
Zannederim yıl 1967-68 olmalıydı.
Ablam Öğretmen okuluna gidiyordu. Eniştem Mustafa Duru hâlâ ablamın peşini bırakmamıştı.
Ablamda bu inatçı adamı galiba sevmişti. Ablamın bir kız olarak bazı sakıncaları vardı galiba. Belki babamın duymasından korkuyor belki bu iş nasıl olacak diye kara, kara düşünüyor ve depresyona giriyordu.

Annemin bu flörtten haberi vardı ama belli etmiyordu. Ben bir şeylerden şüpheleniyordum ama bir mana veremiyordum. Enişte sık sık bizim evin önünden geçer pencereye ısrarlı, ısrarlı bakardı.

Ablamın depresyonun arttığı bir günde bana;
- Ali Bana “Bir ihtimal daha var oda ölmek mi dersin” plağını bulur musun? Dedi. Bende
- -Bulmaz olur muyum? abla dedim ve Mersin’deki bütün plakçıları gezdim. Ama bulamadım. O sıra aklıma geldi. Bu şarkıda geçen bir ihtimal daha var o da ölmek mi sözleri kafama dank etti. Ablam intihar edecekti. Ondan sonra gözüm hep ablamın üzerinde oldu. Onu devamlı kolluyordum. Evdeki bıçağı, satırı, ilaçları, fare zehirini sakladım, Üzmemeye dikkat ediyor ve bir dediğini iki etmiyordum.

Sırrımı kardeşim Nilgün’e de açamıyordum. İçim içimi yemeye devam etti.
Belli bir zaman geçtikten sonra endişemin yersiz olduğunu anladım. Ablamın intihar edeceği falan yoktu. Zannediyorum enişte ile araları daha da iyiye gitmeye başlamıştı. Evde artık ”Bir ihtimal var oda ölmek mi dersin” şarkısını yerine “Köprüler yaptırdım karam” şarkısı söylenir oldu. Malum enişte biraz esmer olduğu için “Karam” onun lakabıydı.
Ama ben çektiğimi bilirim. İşte abla bana böyle bir sıkıntı yaşattın.


Konu: Dedeme Yaptığım Muayen / İsim:  Taha Yasin Hatay 15/01/15 22:35

5-6 yaşlarında iken; Dedem Çanakkale Biga'ya bizi ziyarete gelmişti. Bu sırada ameliyat olmuş muydu? olmamış mıydı? .. tam olarak hatırlamıyorum.
Bizim Biga merkezdeki evde, dedem benim kaldığım odada divana uzanmış yatıyordu. Ben de başına gidip ona dokunup kaçıyordum. Bu sırada bana şaka olsun diye, bayılmış ya da ölmüş taklidi yaptı. Babam, muzur bir şekilde bana baktı. Dedemi işaret etti. Sessizce bana "dedeni muayene et" demek istedi. (o zamanlar, babamın eşyaları ile tüm esnafı muayene ediyorum)..

Eh bende bir ürolog oğlu olarak gittim ve dedemin bir anda "alt takımları"na yapışıverdim. (Demek ki baba mesleğine ilgi var) Dedemin bana karşı ilk defa gözlerini bahlek gibi açtığını o zaman gördüm. Öyle bir yerinden sıçradı ki, "Eşeeeeooolluu" sözlerini duydum ve hemen kaçtım. Dedeme yapmış olduğum bu muayene de böylece kısa sürmüş oldu.

Konu: Mersin Hamamı / İsim:  15/01/15 13:10
Rahmetli annem bize çok düşkündü. Galiba her annenin düşkün olduğundan biraz daha fazla.
Ben o zamanlar 13-14 yaşındaydım. Mersinde evimizde doğru dürüst banyo yeri olmadığı için ayda en az 1-2 defa babamla hamama giderdik. Tabii ki annemde ablam ve kız kardeşimle gündüz giderlerdi.

O zaman Mersinde hamamlar gündüz bayanlara gece de erkelereydi.
Gene böyle bir akşam babamla hamama gittik. Adet üzere tellak bizi keseledi duruladı.
Babamın işi erken bittiği için hemen çıktı. Dışarıda da fazla beklememiş gitmişti. Neden beni beklemeden erken gittiğini bilmiyorum. Belki benim alışmamı, kendi başıma karar vermemi istemiş olabilir. Yani beni büyümüş olarak görmek istemiştir.


Ben kendi başıma yıkandım. Çıktım dinlenme yerinde çay falan içtim tabii ki biraz zaman geçti.

Bu sırada evde kıyametler kopmuş.
Annem babama
- Oğlan nerede? Demiş. Babam
- Şimdi gelir merak etme o artık büyüdü falan gibi laflar etmiş.
Tabii ki Annam bununla yetinir mi?

-Hemen hamam gidiyorsun oğlanı alıp
geliyorsun. Diye bayağı çıkışmış.
Tabii ki babam yan çizmeye kalkmış hamamdan yeni gelmiş soğuğa çıkar mı?
- Şimdi gelir falan dese de annemi ikna edememiş. Annem:
- Aha şimdi ben gidip hamamdan oğlanı alacağım deyip ve hazırlıklara başlayınca
Babam:

- Başlarım oğluna da sana da …. Diye sayıp döktükten sonra giyinmiş ve tam çıkmak üzeriyken köşe başında ben görünmüşüm. Her ikisi de tabii ki rahatlamış.
Babam:

- İşte oğlun al başına çal deyip eksik kalan sövmelerini tamamlamış.

Allah ikisine de rahmet etsin.


Konu: BANA BİR BARDAK SOĞUK S / İsim:  Ali Hatay 31/03/12 11:57
Allah rahmet etsin babam çok cömertti. Bu cömertlik aşırıydı. (Belki de savurganlık) Hatta sırtındaki gömleği isteyin verirdi. Yedirmeyi içirmeyi severdi. Bazen borç altına girer yinede yedirir, içirirdi.

Tanıdıklarımızdan Tayfur abi ile Sebahat ablanın nişanlanmasına annemler ön ayak olmuştu. Biz bir nevi erkek eviydik. Tayfur Abinin yaşı geçtiği halde anası babası olmadığından evlenememiş, kimse de ön ayak olmamıştı. Sağ olsun annem babam aracı oldular ve nişan yapıldı. Tabii bunların hepsi masraf demekti. Annemlerin nasıl bir katkıda bulunduklarını bilmiyorum. Ama gezme tozma, nişanlıları buluşturma çalışmaları bize düşüyordu.

Bir gece Mersinin Atatürk parkına yine böyle bir gezinti düzenlemişti. Bizim taraf, kız tarafı derken sayı 10-15 kişi olmuştu. Parktaki bir gazinoya oturuldu. Daha sonra sipariş almak üzere garson geldi. Tabii ki babam orda olduğu müddetçe kimse elini cebine atamazdı. Neyse siparişleri herkes tek tek söyledi. İstekler aşırıydı. Bir çayla geçiştirilecek sipariş herkesin kola veya ayran siparişi ile abartılı hale geldi. Hatta ben bile kola söylemiştim. (ıhhh ıhhh baba beni afet)

Garson en son babama siparişini sordu zavallı babam kısık ve umutsuz bir sesle "BANA BİR BARDAK SOĞUK SU" diyebildi. Gülsem mi ağlasam mı? Tabii ki bu ses neşeli topluluk arasında kaynadı gitti. Nede olsa para kendilerinden çıkmayacaktı. Sonunda hesapları babam ödedi ama babamın ay sonunu getirmek için çok sıkıntı çektiğini zannediyorum.

Konu: NAHHH KABUL EDER / İsim:  Ali Hatay 31/12/11 16:58
Annem ve teyzem, 2011 yılı Kurban Bayramı için bize gelmişti. Bu iki kız kardeş yer, yer çekişsellerde bir birlerini çok severler. Takılmanda edemezler.

Olay şöyle gelişti. Annem yaşlılıktan dolayı her namaz için abdest alamıyor, öğleyi biraz geciktirip ikindiye yakın bir abdestle iki namazı aradan çıkarıyordu. Tabii ki abdest tutması biraz zor oluyordu. Arada sırada uyuyor. Ama kendisine sorsanız "Uyumadım, gözlerimi kapatıyorum, bütün konuşmaları duyuyorum" şeklinde. Horlamazsa bizde inanacağız ama horluyor, yani uyuduğu belli. Yine böyle bir uyukladıktan sonra kılacağı zaman
Teyzem "Uyudun abdestin gitti, abdest al öyle namazını kılarsın" sözü üzerine annem
"Bizim yaşımızda Allah affeder, abdestsiz olsa da Allah kabul eder" Bunun üzerine teyzem, İşaret ve orta parmağını büker vaziyette ve arasından başparmağını çıkararak ve elini ileri geri hareket ettirerek söylediği söz aynen şöyle "Nahhhhhh" kabul eder.

Konu: Babamız ve teknoloji-2 / İsim:  24/01/10 12:11
Rahmetli babam teknolojiyi ve teknoloji aletlerini çok severdi.
Mersinde televizyonu olan ilk ailelerden biriydik.
Henüz o zaman Türkçe yayın yoktu.
En fazla Arap kanallarını hayranlıkla seyrederdik.
Renkli televizyon henüz renkli rüyalarımızdaydı.

Evimiz yol seviyesinde olduğu için penceremiz yola bakar, biraz yüksekçeydi. Demirleri vardı. Perdeler ve pencereler komşuların da seyretmeleri için açık olurdu.
Çocuklar seyretmek için demirlere tırmanırlardı. Babamın yufka yüreği çocuklara acır, onlarda seyretsin diye uğraşırdı
Bu her akşam böyle devam ederdi. Babam bir iki defa kovduysa da baş edemedi. Ama en çok kızdığı pencere kenarında çıt çıt çekirdek yemeleriydi.
1-2 defa bağırdı çağırdı ama sonuç alamadı. Kovaladı olmadı.
Perdeleri çekti olmadı, pencereleri kapattı olmadı. Sonunda pes etti.
Gelelim televizyonu nasıl renkli yaptığına.
Renkli televizyonları duyar,okurduk ama nasıl olduğuna akıl sır erdiremezdik. Acaba Türkiye’ye de bir gün renkli televizyon gelir mi diye düşlerken, bir baktık babam bir gün ambalajda bir şey getirdi. Ne olduğunu çok merak ettik. Sonunda ambalaj açıldı. Sehpalı çerçeveli ve üzeri mavi, yeşil, sarı dalgalı camı bulunan bir çerçeve. Televizyon önüne koyunca aynı renkli televizyon gibi oldu. Görüntü her ne kadar sarı, kırmızı, yeşil olsa da, sonuçta renklenmişti.
Mahalleli o akşam çok şaşırdı.
Kendileri siyah beyaz televizyon alamadan, babamın televizyonu renkli olmuştu.
Madem babam bizi şaşırtmıştı, sıra bana gelmişti.
Bir gün küçük cep transistorlu radyoyu televizyon arkasına koydum. Türkçe yayını açtım. Televizyonun sesini kapattım. Yani ses Türkçe görüntü Arapça.
Babam işten yeni gelmişti. Bu durumu görünce gözleri dört açılmış hayretle televizyon Türkçe yayın yapıyor diye seyretti
Ah rahmetli babacığım, sen televizyonu renkli yaparsın da ben Türkçe yayın yapmaz mıyım?
Daha sonra Türkçe yayınlar başladı. TRT tek kanaldı, akşamüzeri istiklal marşı ile başlar ve saat 24 olunca istiklal marşı ile biterdi. Daha sonra Ekrana “Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız” diye bir uyarı çıkardı. Tabii ki ertesi günün programlarını dört gözle beklerdik.
Kaçak, Bonanzo, Küçük ev, Dallas en çok seyrettiğimizi diziledi. Haa birde benim en çok sevdiğim Görevimiz Tehlike, Petrocelli ve Uzay Yolu dizileriydi..

Konu: Babam ve Teknoloji-1 / İsim:  26/11/09 07:59
Rahmetli babam teknolojiyi çok severdi. Yeni bir şey çıksın, onu almak için oldukça çaba sarf ederdi. Teknolojiyi nasıl takip ederdi bilemeyeceğim. Çünkü o sıralar bugünün manası ile medya yoktu. Medya deyince akıla gazete gelirdi. Beklide takip işi bu gazeteler yolu ile olurdu.
Evimize çeşitli gazeteler ve dergiler girerdi. Babam bunlara aboneydi. Her gün gider bu gazeteyi veya dergiyi alırdık. Akşam gazetesi, Yeni İstanbul gazetesi, Günaydın, Hürriyet dönem dönem eve girmişti. Dergilerden, ZıpZıp, Fotoroman, Hayat dergisi devamlı takip ettiğimiz dergilerdi.
Babamın bu teknoloji sevgisi evimize Mersindeki birçok zenginin evinde olmayan eşyaların girmesine neden olmuştu. Benim ilk hatırladığım bir pikap almıştı. Pikap, plağa kayıt edilmiş şarkı, türkü çalan aletlerdi. Hata hiç unutmam babam otomatik plak okuyan bir pikap almıştı. Ona plakları dizer ve dinlerdik. Aletin özelliği otomatik olarak arkası arkasına 10 plak çalabilmesiydi. Plakları koyardık, bunlar sırası ile düşer ve pikabın başı ve iğnesi dediğimiz kısmı tek tek şarkıyı okurdu. Bunun takibini yapmak benim çok hoşuma giderdi. Bu olayın geçekleşmesi pikabın otomatik okuması şarkıdan da önemliydi. Çünkü başka pikap kullanıcılar bu işi elleri ile yapmak mecburiyetindeydiler.

İlk şarkılarımızdan biride Mustafa Sağyaşar’ın okuduğu “Karam” isimli şarkısıydı. Bütün aile bunu dinler tempo tutardık.
Galiba o sıralar ablam enişteye âşık olduğu yıllardı. Eniştede esmer (hafif kara) olduğu için şarkıdaki “karam” nakaratı geçtikçe ablam daha bir heyecan ve yüksek sesle bağırırdı.

Babamın teknoloji sevgisini ve Mersin’de ilk Televizyon giren birkaç sayılı ailelerinden birinin de bizim aile olduğunu daha sonra yazacağım. Hatta renksiz televizyonu nasıl renkli hale getirdi onu da yazacağım


Konu: Ablam ve Eniştem / İsim:  Ali Hatay 04/09/09 09:27
Ablamla eniştemin tanışmaları 1964 yılları sonu. O zamanlar eniştede öğretmen okulu birinci sınıfta Gülnar’dan yeni gelmiş, ablam ortaokul son sınıfında.
Eniştem ablamın peşi sıra çok dolaşmış. Önceleri fazla yüz bulmayan enişte sonunda ablamı pes ettirmiş.
Annemin çok sıkı tutmasına rağmen nasıl olmuşsa bu aşk filizlenmiş büyümüş ve fidan haline gelmiş. Mercimek fırında pişmiş.
Gerçi annem bize baskı yapamazdı. Ama daima kontrol eder sıkı tembihlerle neyi yapacağımızı neyi yapmayacağımızı bize telkin ederdi.
Nasıl olmuşsa olmuş olay annemin kapsam alanı dışında kalmış. Tabii daha sonra öğrenmiş, çok tasvip etmese de razı olmuş.
Bizim yani babamın ve benim haberim yoktu.
Enişte bizim mahallede volta atarken ben görüyordum. O zamanlar Mersin Bahçe Mahallesi Hatice'nin evinde oturuyoruz. Enişteye göz aşinalığım var.
Evin önünden geçerken dikkatli dikkatli bakıp geçiyor. Tabii ki ben bir mana veremiyorum.
Neyse bir gün Atlas açık hava sinemasındayım. Hiç unutmam Yılmaz Güney'in bir filimi var. Film arasında gazoz alma üzere gittiğimde baktım göz aşinası delikanlı bana;
"Ali sana gazoz ısmarlayayım mı?" dedi. Tabii ki niyetini bilmediğimden teklifi ret etmek nezaketsizlik olur diye geri çevirmedim. Nede olsa göz aşinalığım var yani tanıdık. Ne ismini bilirim ne cismini.
Böylece bir gazozla enişteme ısınmış oldum.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Enişteler ablamı istemeye geleceğini öğrendim. Tabii ben gazozu içtiğim için buna itiraz etme seçeneğim yoktu.
Ama babam. Gazoz içmediği için olaya bakışı daha başka olabilirdi. Hâlbuki enişte O’na bir şişe rakı alsaydı durum değişik olur muydu bilemiyorum.

Babamın ilk defa haberi olduğu için anneme bağırdı çağırdı. Babam bizler hiç bağırmazdı. Anneme bağırırdı ama sonuçta bizde nasibimizi alırdık.
Rahmetli Olmaz olamaz falan diye çok karşı çıkmıştı. Tabii ki ilk kızı ve ilk defa kız verecek. Her baba gibi tepki gösterecekti ama babamın tepkisi oldukça fazlaydı.
Sonuçta kız istemeye geldiler. Müstakbel enişte ve zannediyorum amca dediği Abdurahman’ın babası ve ailesi ile birlikte gelmişti. Babam bayağı bir arza çıkardı. En büyük tepkisi misafirlerin yüzüne kapıyı çarpıp gitmek oldu..
Ama ne olduysa daha sonra geldi. Misafirlere hoş geldin dedi hal hatır sordu. Daha sık sık gelmeleri temennilerinde bulundu.
Anneme, kızı vermeyeceğini bağırma çağırma bildirdi. Bu işin asla olmayacağını ve olamayacağını anlatan babamı yine annem razı etti.
Gerçi annemde çok razı değildi. Ablamı istemeye geldiklerinde annem çok hüzünlü bir yüz ifadesi ile ‘’ Yumurta içi gibi besle büyüt, gelsin biri alsın’’ diye defalarca söyledi. Yumurta içi gibi besle büyüt, annemin sonsuz felsefelerinden biri olmalı.
Yine bir gün babam bağırıp çağırırken annem
"Ya kız istiyorsa ne olacak yine mi vermeyeceksin" deyince babamda yelkenler suya inmiş ve kendi değimiyle sus pus olmuş.
Daha sonra kızı vermeye razı oldu.
Artık enişte bize sık sık geliyor. Ailemizle kaynaşmaya çalışıyordu. Buna bizde alışık değildik kendiside.
Bir gün sofrada yemek yerken enişte espri manasına bir tutma maydanoz aldı yerken
"Otlar içinde en çok maydanozu severim" deyince bu bize iyi bir malzeme oldu. Senlerce bunu konuştuk espri içinde espri yaptık.
Tabii ki sonra ablamla eniştem evlendiler mutlu bir yuvaları oldu. Bu yuvayı 2 çocukla süslediler.
Hâlâ düşünüyorum ortaokul sıralarında yeşeren bir aşk 45 sene nasıl hala hiçbir eksilme olmadan devam eder.

Konu: KONYA SEYAHATİ / İsim:  30/08/09 12:05
Tahminen sene 1955–56 idi, kardeşim Fuat kamyonuyla birilerinin ev eşyasını götürecekti. ‘Sizler de gelin beraber gezelim’ diye teklif etti. Tabii çok sevindik. Saadet (Fuat’ın eşi) ve ben sabaha kadar uyumadık. Yolda ve oralarda yemek için kavurmalar, börekler, yiyecekler hazırladık.
Sabah Fuat, ortağı Şükrü Ağa, kamyonun ön tarafında, ben, Saadet, Nuran ve Ali arkada ev eşyalarının ortasında üzerinde çadırla kapatılıp hazırlanan yerde hep beraber yola koyulduk. Çok heyecanlı ve mutluyduk. 7–8 saat süren yolculuktan sonra akşam Konya’ya varmıştık. Bir otele yerleştik.
Ertesi sabah gezmeye hazırlanırken, Nuran ile Ali kapının önünde oynuyorlardı. Birden korku içinde bağırdılar ve yanıma koşarak geldiler. Daha sonra kapıda cüce bir adamın gazete getirdiğini gördük. Meğerse Fuat çocuklar cüceyi görsünler diye gazete bahanesiyle odaya göndermiş. İlk defa böyle birisiyle karşılaşıyorlardı. Doğal olarak çok korkmuşlardı. Tabii o an çocukların unutamayacağı bir an oldu. O zamanlar Nuran 5–6, Ali 3–3,5 yaşlarındaydılar. Şu an bile akıllarına geldikçe o anı anlatarak gülüyorlar.
O arada bir olay daha geldi başımıza: birdenbire kapı çalındı; gelen polislerdi. O gün benim yaşlarımda bir bayan ve 2 çocuğu kaybolmuş veya kaçmış, onları arıyorlarmış. Beni de 2 çocuğumla orada görünce epey bir soru sordular. Tabii ki o arada biraz korktum. Ama isim soyadı aranan kişiyle uymadığı için bizi bıraktılar.
Daha sonra Konya’yı gezmeye başladık. Mevlana, Alaattin Tepesi, Meram Bağları’na gittik. Oranın meşhur yemeği etli ekmeği de yemeği ihmal etmedik.
Unutamayacağım bir başka olay da Mevlana Türbesinde bulunan Baba ve Oğul alim iki kişiden Baba’nın heykeli ayakta duruyordu Oğul mezardaydı. Sebebini de söyle açıklamışlardı: Oğul ilmiyle Babayı geçtiği için Babası saygı ile onun mezarının başında ayakta duruyormuş.
Böyle hatıralardan sonra gece tekrar Altınözü’ne dönmek üzere yola çıktık. Evlerimize vardıktan sonra ben ve Saadet hastalandık. 12 gün ateşler içinde şiddetli baş ağrısıyla yattım. İlk gelen doktorun ilaçları iyi gelmedi. Daha sonra askerlere bakmaya gelen doktora rica etmişler eve gelip muayene etti, teşhisini koydu: Tifo olmuşum. Sıkı bir perhiz ve ilaç tedavisiyle 2 ayda anca iyileştim. Bu arada perhiz çok zordu. Canım çok çiğ köfte istemesine rağmen sadece parmağımla yalamama izin vermişlerdi. Hiç unutamıyorum.
Konya macerasının sonu da böyle bitmişti. Ama güzellikleri ve heyecanı hala hatıralarımdadır.

Ana Sayfa Yönetici Giriş
Sayfa Şablonu:
1...45678 « Önceki Sonraki »
Toplam : 151 mesaj
Mesaj Yaz

aSgbookPHP v2.31.150407